Geceden Kalan

Geceden Kalan


Geçen sene, Ankara'da son ayım. Sonra küçük bir Anadolu şehrine taşınacağız. O ay hiç yapmadığım bir şeyi yaparak, Kızılay'da bir bilardo salonunda 1 ay çalıştım. Ay sonunda birden cebime yüklü bir miktarda para girdi. Ankara'da kalışımın son gecesinde kendimi Kızılay'ın ara sokaklarına vurdum. Bir yol kenarındaydım ve önümdeki kırmızı şarabı ara ara yudumlayarak anın keyfini çıkarıyordum. Hava sıcaktı, şarabım soğuktu. Karşı kaldırımda üniversiteli gençler Haluk Levent söylemekte bir kaç kız da gençleri kameraya almaktaydı. Onunla göz göze geldiğimizde ben şişemi yarılamıştım bile. Karşımda orta boylu siyah uzun saçları olan bir kız ve sanırım sevgilisi olan gençle kavga etmekteydi. Ancak kızın dikkati sevgilisinden çok benim önümdeki şarap şişesindeydi. Kafamı yere eğdim ve kaldırımları dinlemeye başladım. Tekrar başımı kaldırdığımda gençler gitmişti, şarkı söyleyen sokak sanatçıları durmuş, gitarın yerini, 45 yaşlarında kemanı ile  Gemide filminin şarkısını çalan bir adam almıştı. Adam kemanı çalarken beni izlemekteydi. Sonra ensemde önce soğuk bir el hissettim. Bu az önce sevgilisi ile kavga eden kızdı ve gözleri de ağlamaktan bir hayli şişmişti.


Kız yukarı bakarak 'Sonunda duvar olan bir yarıştayım ve epey süratliyim' diyordu gülerek. Ben ise sessizim, şarkının etkisindeyim, içebilirsin diyorum. Şarabın dibini beraber görebiliriz. Kız elini kot ceketinin içine atarak bu yetmez diyor ve bir şişe beyaz şarap çıkarıyor. Ustalıkla açıyor ve ilk yudumu almam için bana uzatıyor. Şişeyi sertçe kavrıyorum ve başıma dikiyorum. Ardından ağzımı kolumla silerken bu sefer kız şarabı yudumlamaya başlıyor. Öleceğim diyor ve ekliyor. Belki de bir kaç yıl sonra soğuk bir mezara gireceğim. Şarabı yudumlama sırası bendeyken kıza bakıyorum, diyorum ki eğer bu yaşta ölmeyi bu kadar sorun ediyorsan zaten yaşamayı hiç haketmiyorsun. Gülerek, evet diyor, Tanrı da böyle düşünüyor. Elini ceketinin iç cebine sokuyor ve buruşuk kağıt parçalarını elime uzatıyor. Şarabın verdiği sarhoşlukla kağıtları rüzgara doğru fırlatarak, anlat, diyorum. Resmiyetten hoşlanmam. Attığın belgeler diyor benim lösemi olduğumu gösteren tahlillerdi. 

İkimizde kendimizi kemanın sesine veriyoruz sessizce. Aradan yarım saat geçiyor ve şarap bitecekken yorgunum diyor, önce başını omzuma koyuyor, sonra da burnundan kan gelmeye başlıyor. Birden kız kucağıma yığılıyor. Kızı kaldırıyorum ve ambulansı arıyoruz. Kaldırımlar kalabalıklaşıyor, güneş yeni doğmaya başlıyor ve o sırada ambulans geliyor. Kız ambulansa götürülürken bir hemşire hastanın yakını olan kimse yok mu diyor. Yok diyorum. Ambulans gidiyor, ben ise eve doğru yola koyulurken garip hissediyorum.

          

     Bora Taykut Hindal



Yorumlar

Popüler Yayınlar